tüm micingirt köyü görüntülerini izleyebilirsiniz..
Bir Zamanlar
________________ .
Bir zamanlar hep bir evde daha samimi daha yakın yaşardık. Birlikte oturur nasırlara dokunur höllük tozu ile yürekler ısıtırdık. Tek katlı yere yakın taştan evlerimiz; toprak güveçlerimiz içine bozulmasın diye kışa beş kala kartol doldurduğumuz kuyularımız vardı. Ciritlerimiz at yarışlarımız teneke saksılarımız vardı, anamın toprağa dallara yapraklara dokunan… Organik-hormon sözü lügatimize girmemişti. Tırnaklarımızın arasında toprak kalırdı mikrop barındırmayan semiz toprak. Yapı malzemelerimiz taş toprak kireç kavak çam ve bir de taş ustaları amcalar vardı… Yiğit lakabıyla anılır ya : Kel Halis, Sarı Ömer, Fadime’nin Mehemmed’i ,Züfer dayının Dursun’u ve Yaşar’ı, leventlerin Abubekir’i köyün hamarat taş ustalaraydı. Ölenlerin mekanı cenneti olsun...
Ha birde mısti dayı vardı boyu enine yakın sevimli çalışkan ve bir o kadarda esprili. Neredeyse tümü yaşamlarını taş örerek ve taş kırarak sürdürürlerdi köyde, taşlar şimşire dönerdi. Sıvacılarımız vardı çamurla samanı karıştırıp sıva yaparlardı odalarımızı; dik Ahmet Ve Memi lakaplı Ahmet Ve Mehmet kardeşler… Davarlarımız vardı yününden kazak örülen, öküzlerimiz taşırdı tezekleri, meşeden odunları, tarladan çifti çubuğu… Şimdi ne öküz var ne de davar köylerimizde. Kel Halis’in sal ile döşediği ahırlarımız vardı, koyun, at eşek tavuk, güvercinlerin bulunduğu. Besi sorun değildi dağlarda yaylarda otlatırdık ve arada ziyankârlıklar, başkalarının çayırları otlatırdık. Muhtar azalar ve köy korucuları ceza keserlerdi. Döverlerdi korucular söyleyemezdik babalarımıza çünkü suçluyduk ve bir dayakta onlardan yemek söz konusu.
Kuzularımız vardı otlattığım ve koruğa gün vurunca emzirmeye getirirdim toptaş'tan çermesu'dan … Anam onlarca iş arasında kuşlukları yüzlerce koyunu sağıp Halis Usta’nın el yordamıyla sacdan yapılan küleğine doldurup bana taşıtırdı… Ben hep kalaylı bakır sitillerde koyduğu süte sabah kapaklanıp kaldırdığı üzerine toz şeker serptiği sütlaçları yerdik. İçemediğimiz süt, tereyağı, çiçil peynir yağlı peynir yoğurt, ayran olurdu.
Keçileri, koyunları inekleri her sabah nağıra katmak sabahın köründe uyanmak zordu; ama dönüşü muhteşem sabah kahvaltısı göğ peynir tere yağı lavaş ekmek,fetir ve keteyle kahvaltı sofrası günün en iştah açıcı ve sevindiğim kahvaltı anlarıydı .Mevlitlerde cami minaresinden bekçi Hakkı Dayı’ının herkes kaşığını alsın falan adamın düğünü var yemeğe gelsin çığlığı ve benim kaşığı alıp koşanları görünce çaktırmadan kalabalığa karışıp meyveli aşa dalışımı unutamıyorum. Herkes ölü düğün bayram tek yürekti… İşte bunları kaybettikten sonra şimdi anlıyorum ki kültürümüz ve geçmişimizden çok şey yitirdik.
Hele yazları Şeremet’e tapanlık sakavellik kesmek için iki tekerli öküz arabasıyla yolculuk var ya; tam bir etkinlikti.. Belki lüks taksimiz zengin sofralarımız yoktu ama âsil bazen asi
mağrur ve vakur bir civanmertlik hakimdi köylülerin yüreğinde. Kenan Evren darbe yapınca babamın muhtarlığı seçimsiz uzadı ve anama rahat yoktu…Bizim ev adeta aşevi misafir odası otel, anam da gönüllü aşçısıydı..
Gaz lambalarımız vardı 7 numarayı eve 14 numarayı misafir odasına asardık. Gaz litre işi ölçüyle verilirdi çünkü cum baba “benzin vardı ben mi içtim” deyip resti çekmişti… Camışlarımız vardı köylülerin camışlarıyla dövüştürürdük,sonra ayırt etmek ne mümkün.
Yemeklerimizi yer sofrasında, düğünlerimizi büyük ahırlarda Murat Çobanoğlu Şeref Taşlıova Aşık Reyhani Mevlüt İhsani ozanlarımızla taçlandırırdık. Harman zamanı yıldızların altında bir kilim üzerinde olmazsa kuru toprakta hasatı harmanı sahipsiz atlardan inek öküzlerden korumak için yatardık abimle ve kayan yıldızları sayardık berber… Buğday teçleri yastığımız, harmanın önü arkası topraktı. Bu yüzden stres sözcüğünü bilmezdik toprak gibi temiz taş gibi sağlamdı ufkumuz.
Anam sürekli çalışıyor, geziyor yoruluyordu köyün ağır işlerinde... Hasta, tansiyon sözünü hiç duymamıştım ta ki şehre gelene kadar. Şimdi tansiyon kilo şeker her ne hastalık varsa yol arkadaşı oldu anamın…
Nakış işlemeli seccadelerimiz vardı etamin bezinden ..Anam dört oğlunu ve iki kızını tezeklerin samanların içinde hem çalışarak bizi de çalıştırarak pak helal sütüyle beslerdi...Arada bana seni okutmayacağım beraber kartol pişirip ezip yeriz deyince közlerim ateş kesilir küser ve iştah gider sofrayı terk ederdim. Hoş çokta güzel kartol ezmesi yapardı lezzetli baharatlarla tere yağıyla .
Amcalarım vardı çınar gibi ve hepsinin aynı bir hikayesi vardı. .İçlerinde en sosyal olan ve renkli kişiliğile köylülerin sevdiği Behsat amcam beni sever ve gel hele dımbılo derdi ne demekse…Birde H.Hedis Amcam vardı köyde kıt imkanlarla su değirmeni inşa eden,,silah tamiri vs …Köyün Sakıp Ağasıydı..kıtlık zamanlarda buğday un saman satar parası olmayana bir sonraki hasat zamanı getir derdi..Sözü fazla uzatmadan ölen tün köylülere rahmet diliyor şiirlerle sizi baş başa bırakıyorum
Şehitti Osman
Henüz otuzbeşe daha var derken Yakıldı ağıtlar ısındı sular Düğünden mâteme şafak sökerken Yürek yangınları yetim duygular
Aylardan regâip saflar upuzun Ne varsa terketti gitti sonsuzun Bize de fâtiha gam keder hüzün Beynimi zonklatır gurbet ve mezar
Üç kuzucuk öksüz yan micingirt yan Tarla ve traktör şehitti Osman Köyün gözyaşları kaynayan kazan Bu defa çok ağır çok ağır bahar
Bahardan ziyâde şehit hem bu ya Küçücük hasbi’si bağırdı duya Dediler ses vermez yatmış uykuya Eve döndü mahzun solgun sitemkâr
Mart - 2018
Ömer Ekinci Micingirt
Micingirt’e Götürün
Gitmek istiyorum olmaz demeyin O gün beni Micingirt’e götürün Belki iyi gelir esirgemeyin O gün beni Micingirt’e götürün
Ekmeği bereket suları serttir Kerem gibi yanık ıstırap derttir Yiğittir insanı dürüsttür merttir O gün beni Micingirt’e götürün
Götürün yavrular sorduğu yere Kuşluğun koruğa vurduğu yere Götürün ömrümün vardığı yere O gün beni Micingirt’e götürün
Yüküm hep fırtına sözlerim fasıl Sonsuzluk koyuna varmaksa asıl Nasıl anlatayım bilmem ki nasıl O gün beni Micingirt’e götürün
Gurbetten sılayı görmek ne güzel Ne güzel vuslata varmak ne güzel Ruhunu sılada vermek ne güzel O gün beni Micingirt’e götürün
Halı kilim keçe yürek sanatı Öküzü ineği ve rahvan atı Toprak bacalara kar saltanatı O gün beni Micingirt’e götürün
Götürün aklımın erdiği yere Anamın tahılı serdiği yere Götürün verenin verdiği yere O gün beni Micingirt’e götürün
Otuz sene oldu köyümden ayrı Şiir biriktirdim hüznümden gayri Hicran bırakıyor uzaktan seyri O gün beni Micingirt’e götürün
Hayali bir mezar bir ümit beyim Belki de ordadır ölüm meleğim Beyhude bir teklif son bir dileğim O gün beni Micingirt’e götürün
Maksutçuk İslamsor Saat’ta durun Hacıgazı merhum bir selam verin Geçin değirmene biraz oturun O gün beni Micingirt’e götürün
Götürün kundağım sardığı yere Babamın elli yıl durduğu yere Götürün kalbimin yorduğu yere O gün beni Micingirt’e götürün
Susuşun çığlığı hecelere bak Isıtmıyor artık beni bu toprak Ateşten asfaltlar ben yalınayak O gün beni Micingirt’e götürün
Götürün zıgava yıkayın derim Harsıntap tenhadır ıssız severim Ağbaba’ya rüzgâr olur eserim O gün beni Micingirt’e götürün
Türkmen’im Türk benim Çerkez Kürt benim Unutulmuş sevda anayurt benim Niğbolu Malazgirt Micingirt benim O gün beni Micingirt’e götürün
Gözyaşım hasretim baharım kışım Bağrımın sesidir götür deyişim Micingirt’e kaldı gülümseyişim O gün beni Micingirt’e götürün
Ömer Ekinci Micingirt
Gurbette Ölüm
Şu gurbette ölüm ne kadar acı O anki hissiyat dağı çınlatır Çehremi sarıyor duygu kıskacı Gâh siyah kuşatır gâh aydınlatır
Bir garip insancık aşılmaz diyar Her taraf sırf tümsek başlar fırtına Geceye dağılır bendeki efkâr Dur fani yazılır dağın sırtına
Şimdi zamanı mı söyle be adam Geriye dönülmez susmuş besbelli Gözleri gözümde duymuyor madem Sıkıca tutayım elimde eli
Ömer Ekinci Micingirt
Unutamadım
Toptaş’a uyanıyorum soğanlı’nın elleri göğsümde kar kuşanıyorum sıcacık tezek gibi
Moskof kasketini düşürmüş şehitlerden kaçarken ve ben kabir başında
Ah fatma kadın hiç seni unutamadım birde nene hatunu
Rüyalarım şiir sessizliği mısralarım anne çığlığı…
Ömer Ekinci Micingirt
Yol Boyunca
Gurbet elden ıssız dağın başına Kaçar iken yol boyunca ağladım Düşmüşüm ben virâneler düşüne Duçar iken yol boyunca ağladım
Mor tepeler sessizliğe açılır Türlü türlü vakitlere geçilir Yaş ekilir hüzünlerim biçilir Biçer iken yol boyunca ağladım
Yağmur bile mutsuzluğa yağıyor Rüyalarım delik-deşik boğuyor Gün düşerken yenileri doğuyor Geçer iken yol boyunca ağladım
Tek tesellim şiirlerim felekten Özlemlerim geçirilir elekten Hasret sarar pişirir hep yürekten Naçar iken yol boyunca ağladım
Ninemi aradım yüzünde peçe Köy ile mezarlık girmiş iç içe Cemreler üşütür Micingirt göçe Göçer iken yol boyunca ağladım
Ömer Ekinci Micingirt
Zigav Ağlamaklı
Rüyalar tekkesinde Ot kokan hüzünleri biriktirip Hasret tufanına fırlatıyorum Yaş eliyorum
Aradıklarım hiçbir yerde Tuş oluyorum Meçhule koşuyorum zihnim kan çanağı Taşlar garip zigav ağlamaklı
Micingirt Ben . rüyalarda dolaşırım solgun ışıklarla her gece dolaşırım bucak bucak paslı düşüncelerimle Micingirt ben ve uzun saplı bir dirgen ıssız ve yorgun harmanlar sessiz ve yapayalnız
renk ölü ses maşat yoruldum sarsık ve acılıdır hayallerim temaşa eder her giden yabancı cinni mağaradan aşağı kar yüzlü dereleri
koyu bir sızı sarar zâr zâr bahtsız yürekleri ne kadar da fark ettirmesek de müthiş bir duygu taş duvarlar viran olan bir mâzi ve öldürülmüş eski evler çatılar tutuyor perdeliyor nasırlı elleri toprak bacaları
yankılanıyor zigav’ın dere akbaba’nın gerdanından hüznüm aysbergler gibi
duygular enkaz amcalar yok bir nesil kayıp zaman dar dünya geniş gece zifiri karanlık kümbet ayrı bir hendese
çocuklar benden kaçıyordu şeherli gelmiş şeherli nidâlarıyla gel de ağlama
tıpkı dağılmış bir tesbih misali imamesi kayıp savrulmuştuk baş döndüren zamanın akışında
sus biçare divane diyordum kendi kendime mevsimin sonu kimse ses vermiyordu bir ara bir ses duyar gibi yosun serinliğinde
bu yerde ilham da yoktu duyguda hem yerimi şiir yazmanın şimdi hasretin katılığında boğuluyorum
hele “koruğa güneş vurunca kuzuları getir” ah işte bu cümle var ya derinden sarsıyordu tüm hatırları
gamda ıslanıyor kederde yıkanıyordum
ne zaman yeni bir bahar ne zaman Micingirt ne zaman
Ömer Ekinci Micingirt
Aşağı Micingirt
Şeremet içimde bir aci hüzün Selahattin çayırı gobut şorak adalar hani Hani Micingirt beni bir gün arayacaktın Ne Apponun torunları tanır ne de Selim Çok efkârlıyım Micingirt çok
Soğanlı yaylasında ayran içtin mi arkadaş Yalınayak karakış Akbaba’da koyun güttün mü Zigavi, Karaköse’nin karlı dağlarını Süzdün mü kale’nin üstünden Ya tarih kokan mağaralarda kümbette Ceneviz’i Saltuk’luyu Osmanlı’yı
Micingirt suskun Selçuklu’dan beri suskun Kalesi kümbeti tarihiyle suskun Mezar olacak mı son demime açıp kucağını Günbatımı da siz hiç Semih’i Appo’yu Hacı emmimi düşündünüz mü Kabristanın soğuk kalbinde
Zigav bir başka akıyormuş Aras’a doğru Kanni, Haydarkomi Arabayolu sizden ne haber Cengemağara sen ne dersin kartol haşladığım çaynikle Şimdi ne Hakkı dayı ne Emihan amca nede tüccar İhsan dayı
Değirmenler yetim Hacı Fikret yok Hacı Hadis yok Ne Bursa’da ararım artık ne de hayal kurarım Buluşuruz belki esrarlı melodiyle mezarın öte kıyısında
Yukarı Micingirt’i düşledim kar ortasında milliye dökülüp Topkaya’yı İslamsor’la beraber Altınbulak Matem eser yüreğim amcalar yok Köylüler yok hasret çile yalnızlık Çermesu karataş keklikler ağlez kurunlar
Hey Micingirt hey koca çınar sen yadigâr Sen tarihsin tarih kokan yamaçlarınla Özlediğimsin sevdalımsın Ve ben başka hasretteyim bambaşka hasret Bir diyâr-i vatanda ve çok uzaklarda…
Ömer Ekinci Micingirt
Micingirt
Mevsimler başıboş paslı saatler Ve derin ıstırap verdi Micingirt Aklıma her lahza geliyor yer yer Amansız hasrete sardı Micingirt
Mezarlar arşa değdi Hüzün sesi O ney’di Ağladım başın eğdi En başta sıralıyım
Ömer Ekinci Micingirt
Micingirt’te Uyandım
Micingirt’te uyandım Ve kamet kulağımda
Kimler yok ki yanımda Tâze temiz dünyamda Babama müjde gitti Ben ikinci beyitti
Babam sevindi tabi Bir ben vardım bir abi Şükür dedi ya rabbim Biraz somurttu abim
Haksız değildi ama Pabuç atıldı dama Bir yıl sonra doğmuştuk İki oğul olmuştuk
Mehmet Taşkın üç olduk Fatihle bir kaç olduk Ve Melike Emine Annem oldu nur nine
Gelin dedi evlatlar Eşref-i nasihatler Duamla sizinleyim Kalp gözüyle dinleyin
Hak yolunu tutalım Yaratana tapalım Defter soldan gelmesin Şeytan bize gülmesin
Biz dinleriz babayı Atayı akrabayı Çakmak gibi bakıştık Hak yolunda anlaştık Hedef kutlu ağlaştık
Ve sözümüz söz dedik Dere tepe düz dedik Baba harçlığı verdi Derken kader ayırdı
Çoluk çocuk çoğaldık Vatan boyu dağıldık Buluşmamız bayramdan Tâ bayrama değildir Buna babam kefildir
İki bayram tatil yaz Rengârenk niyaz vaaz Düğün sünnet ve yasta Hem Bursa’da hem Kars’ta Toplanırız pür edep Buna büyükler sebep
Eski günler yâdlanır Bakışlar kanatlanır Annemin tatlıları Ve ağızlar tatlanır
Bu devran hep sürüyor Sevinç ârşa yürüyor Edep erkan şükür var Pehlivan bir babam var Duâ edip duruyor Mevla’m bizi koruyor
İşte dostlar ben buyum Babamdan kaldı huyum Ben bir hiçim ben neyim Biraz balçık ve suyum Eğer adam olursam Ve haddimi bilirsem Halifeyim ben beyim
Bu sırlı imtihanda Onurlu imtihanda Gafletten uyanalım Takvaya boyanalım
Buyurdu yüce nebi Varlığımın sebebi Sürünsün de sürünsün Aman Allah’ım aman Oyun zordur zor oyun Reçeteyi okuyun
Dava ağır yol uzun Düşündük uzunuzun Baba miraca durdu O ne müthiş huzurdu Celâllendi buyurdu Şahlandırın bu yurdu
Sonsuzluk bestesiyle Babalık güftesiyle Çoluk çomak çoğaldık Vatan boyu dağıldık Emri haktır ne derim Böyle yazmış kaderim
Micingirt’te uyandım Ve kamet kulağımda
Ömer Ekinci Micingirt
Micingirt’ten Ötürü
Ruhumu fetheyleyen sevda aşkın her türü Şiirler sarmaladı Micingirt’ten ötürü Yaralı bülbül gibi koş diyardan diyara Al beni de rıhtıma toptan hepten götürü Şiirler sarmaladı Micingirt’ten ötürü
Yeşil mavi pembe mor,şifa anı kasvet dert Beynimde uğultusu yanık şarkım Micingirt Kale kümbet mıhlanmış benzer ulu çınara Tarih şahit pek cömert şu Micingirt mertten mert Beynimde uğultusu yanık şarkım Micingirt
Ömer Ekinci Micingirt
Uyan Micingirt
Sahte sâmimiyet renklerimi yer, Aklıma hükmedip gel sırtıma bin. Zorlu serüveni yazmaksa hüner, Yazıyorum işte, avun ve sevin.
Ensemizde tufan ki inancım tüm, Tenhâ vakitlere yaptığım yorum. Merhametsiz vehim acı tebessüm, Düşündüm kendimce ne bekliyorum.
Neslin ruhunu gör sokağa bak ta; Mantık alev alev ben gibi haydût! İzzet ayakaltı, zillet tabakta, Bozmuşuz âhengi her bir köşe put.
Ben benden kaçarım gölgem sağımda, İfâdem pek bozuk cürmeder her an. Ve aşktan habersiz, aşk dudağımda, Korkarım vuslatım bugünden virân.
Milletçe el ele gelin beraber, Bismillâh yazalım hemen her yana. Çile bürünelim gözyaşı yer yer, Ezelden ebede bütün cihâna.
Rüya mı benim ki anlat gel hele Enkazı anlatmaz derin vaazlar Milli bir ruh gerek, darb-ı mesele Yobaz der yaftalar gider gammazlar
Yüreğimle yazdım, biraz acele, Geçmişle iç içe çok sözlerim var. Uyuma Micingirt, uyan kalk hele; Semâvi ülkeye esiyor rüzgâr!
Ömer Ekinci Micingirt
Köylüler
Nerdeyiz köylüler ne oldu bize Ayrılık vurgunu vurdu köylüler Derdimden bir buket vereyim size Yavrular köyümü sordu köylüler
Hacı Celal vardı tuğrası hayır Çeşmeler akıttı cennetten nehir Hacı Gazi köyde keserdi mehir Düğünde baş barı kurdu köylüler
Hacı Ahmet yapmış kışlalarda ün Altınları sebil döküldü güğüm Dedem Hüsamettin gülmüştü o gün Hacı Behsattada vardı köylüler
Serdar Efendi var köyün üstünde Dedem Zeki Sifil baytar aslında İbo dayı vardı eli bastonda Şeremetti onun yurdu köylüler
Hırlak Celal nerde gönlü pehlivan Yediği ekmekle bir kuru soğan Yokluk kaderiydi ekmeği yağan Liste yaptım ölüm derdi köyüler
Hakkı dayı bekçi gördüm sadakat Biçerdi çayırı kalmazdı takat Kanlıda çobana atmıştı tokat Çoban onu yere serdi köylüler
Mucip Hacı Hedis icattı işi Doluydu ambarı kaynardı aşı Birde vardı Hacı Ömer onbaşı Ölünce mezarı nurdu köylüler
Semih civan Semih göçtü bırakıp Anası kör oldu ağlayıp bakıp Köye figan düştü sineler yakıp Bize de gurbetlik zordu köylüler
Kula Memmet hasta bakışı hüzün Cinolardan Habib yatalak hazin Köylüler çok dertli bir gidin gezin Gönlüme gam keder girdi köylüler
Ölmüş Hasbi Amcam izi silinmez Şeremette Mevlüt dayı görünmez Ölüm zor gurbette mertçe ölünmez Rüyamda mezarım dardı köylüler
Zevki sefa yoktur ahır zamanda Hacı Fikret Ömer aynı mekânda Yetimleri ağlar yaşlar sahanda İki köye acı verdi köylüler
Dedem Hacı Sadi ninem Hatice Öldüler birçoğu ağlar Netice Ne buğdayda tat var ne bakar tece Son durak mezarda durdu köylüler
Cinolar Nadolar Leventler selam Baharlar Işıklar hepsi vesselam Düğünde ölümde hep birlik olam Şeytan nifak sokar gördü köylüler
Hacı Coşkun muhtar bıraktı izler Toplandı ahali yaşlandı gözler Köylü helallaştı duaydı sözler Peşimizden bakıp durdu köylüler
İsmail Ekinci taşa yaslandı Nazim dayı bakıp yaman hislendi Anam helalleşti teyzem seslendi Dönüp son kez selam verdi köylüler
Bu şiir değildir hasret ızdırap Görürüm inşallah köyüme varıp Mahşerde buluştur günahsız ya Rab Gönlüme bir sevinç sardı köylüler
Köylülerime saygı ve hürmetlerimi sunar ölenlere rahmet kalanlara sıhhat ve afiyet dilerim...
Ömer Ekinci Micingirt
O Şehir
En mutlu günlerim geçmiş dağlarda, Şimdi yamaçları mahzun ney sesi. Hayat yumağını sardım ard arda, Yaklaştım o şehre gördüm herkesi.
Uyan emmi uyan, uyan kalk hele, Semavi ülkenin kalk kucağından. Ver elin öpeyim biraz acele, Ne zaman ayrıldın ev ocağından?
Her yatan yolcuyu taşlara sordum, Geçmişle iç içe öyle bir gece. Bu yeşil armoni yarış diyordum, Ne bir yarış vardı nede derece.
Mecnunun çığlığı geldi derinden, Kendimle baş başa içimde tufan… Mezara taşınmış evler yerinden, Bu hasret boğacak zannettim o an.